Hz. Habbâb bin Eret (ra)
Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) inanıp tabi olan Müslümanlar daha bir elin parmakları adedini geçmemişti. İslam davası henüz gizli yayılma devresindeydi. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) etrafında kenetlenmiş beş bahtiyar sahabi âdeta cemiyetin bütün tabakalarının temsilcisi durumundaydı. Bunlar kadınlardan Hz. Hatice (r.a.), çocuklardan Hz. Ali (r.a.), hür erkeklerden Hz. Ebû Bekir (r.a.), azatlı kölelerden Hz. Zeyd bin Hârise (r.a.) ve henüz esaret zincirini kırmamış kölelerden Hz. Bilâl-i Habeşî idi (r.a.).
Hz. Habbâb bin Eret (r.a.) de o sırada „Ümmü Ammar“ isimli müşrik bir kadının kölesiydi. İslam davasını duymuş, yakından yakına ilgilenmeye başlamıştı. Hür ile köle, çocuk yaşındaki Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Ebû Bekir (r.a.) bir araya geliyor, aynı mecliste toplanıp konuşuyorlardı. Kölelerin hürlerin meclislerinde ancak hizmetçilik için bulunabildiği bir cemiyette bu nasıl olurdu? Nihayet Hz. Habbâb (r.a.) da Müslüman olmaya karar verdi. Zaten eskiden beri Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) tanıyor, hürmet duyuyordu. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) geldi ve „altıncı Müslüman“ olarak Kelime-i Şehadet getirdi.
O devrede Müslüman olmak her türlü çile ve ıstırabı göze almak demekti. Üstelik Hz. Habbâb (r.a.) gibi inandığını çekinmeden açıkça ilan eden birisi için durum çok daha vahimdi. Önceleri çok mahir bir demirci ustası olarak herkesin sevgi ve itibarını kazanmış olmasına rağmen müşrikler onun Müslüman olmasını bir türlü hazmedemiyor, her türlü zulüm ve işkenceyi reva görüyorlardı.
Hele efendisi Ümmü Ammar kızgınlığından âdeta kuduracak bir hâle gelmişti. Hz. Habbâb’ın (r.a.) kollarını ve ayaklarını bağlayarak ateşte kızdırttığı demirle başını dağlattı. Mahir bir kılıç yapma ustası olan Hz. Habbâb (r.a.) şimdi kızgın demirlerle işkencelere maruz kalıyordu. Ama bütün varlığını kaplayan iman ateşi bu maddi ateşlerden çok daha baskın çıkıyor ve işkencelere o imanla göğüs geriyordu.
Bir gün Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) Ümmü Ammar’ın kendisine yaptığı işkencelerden ve başının ıstırabından şikâyet etti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mübarek ellerini kaldırarak dua buyurdu: „Yâ Rab, Habbâb’a yardım et!“ Aradan çok kısa bir zaman geçmişti ki Ümmü Ammar dehşetli bir baş ağrısına yakalandı. Ağrının şiddetinden ne yapacağını bilemez bir duruma gelmişti. Bazıları ona başını ateşle dağlamasını tavsiye ettiler. Çaresiz ona da teşebbüs edecekti. Ve bu işi yapmak da kölesi Hz. Habbâb’a (r.a.) düştü. Hz. Habbâb (r.a.) bir müddet önce imanından dolayı kendi başını kızgın demirle dağlattıran kadının başını demirle dağlıyordu. Kader Hz. Habbâb’ın (r.a.) intikamını dünyada böyle aldırıyordu.
Hz. Habbâb’ın (r.a.) çile ve ıstırapları henüz bitmemişti. Merhamet mahrumu müşrikler bir gün büyükçe bir meydan ateşi yakmışlar ve Hz. Habbâb’ı (r.a.) da yüzükoyun ateşin üzerine bırakmışlardı. Bundan dolayı Hz. Habbâb’ın (r.a.) derisi yanıklarla doluydu.
Bütün bu işkence ve ıstıraplar karşısında Hz. Habbâb’ın (r.a.) elinden Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) iltica etmekten başka bir şey gelmiyordu. Bir gün Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) huzuruna çıkarak „Yâ Peygamber Efendimiz! Bu cefadan kurtulmam için dua etmez misiniz?“ dedi.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ibret ve müjde dolu cevabı ise şu oldu: „Sizden önceki ümmetler içerisinde öyleleri vardı ki toprak kazılır, sonra bir demir testere getirilerek başının üstüne konurdu da onları dinlerinden caydıramazlardı. Demir taraklarla etleri taranır, kemiklerinden ayırt edilirdi de onlar dinlerinden yine vazgeçmezdi. Allah elbette bu davayı tamamlayacak ve bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki hayvanına binip San’a’dan Hadremut’a kadar tek başına giden bir kimse Allah’tan başkasından korkmayacak, koyunları için de kurt saldırmasından başka bir şeyden endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz!“
Hz. Habbâb’ın (r.a.) müşriklerin ileri gelenlerinden olan As bin Vâil’den mühim bir miktar alacağı vardı. Gidip alacağını istedi. Müşrik „Muhammed’i inkâr etmedikçe sana olan borcumu ödemeyeceğim“ dedi. Hz. Habbâb (r.a.) da cevaben „Ben her şeyimden vazgeçerim, yine de ölünceye kadar ve öldükten sonra dirilinceye kadar onu inkâr etmem“ diye cevap verdi. Bu cevap karşısında As bin Vâil daha da kızarak „Eğer böyle bir şey olacaksa sabret, dirilip malıma ve evladıma tekrar kavuştuğum gün sana olan borcumu öderim“ diyerek küstahça alay etti. Bunun üzerine Meryem Sûresi’nin 77 ve 78. âyetleri nazil oldu.
Hz. Habbâb bin Eret’in (r.a.) Medine’ye hicretinden sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onu Harraş bin Samma (r.a.) ile kardeş yaptı. Hz. Habbâb (r.a.) ömrünün sonuna kadar yapılan bütün gazalara iştirak etti.
Hz. Ömer (r.a.) Hz. Habbâb’a (r.a.) ayrı bir alaka ve hürmet gösterir, her vesileyle halkın huzurunda onu medh ü sena ederdi. Ona olan hürmetinin bir sebebi şu olsa gerek ki Hz. Ömer (r.a.) Müslüman olmadan az önce elindeki kılıçla eniştesi ve kız kardeşinin evine girdiğinde Hz. Habbâb (r.a.) onlara yeni nazil olmuş olan âyetleri okuyor ve öğretiyordu. Bilindiği üzere Hz. Ömer (r.a.) burada Hz. Habbâb’dan (r.a.) Kur’ân’ı dinledikten sonra Müslüman olmaya karar vermişti.
Hz. Habbâb (r.a.) Hicret’in 37. senesinde Kûfe’de hastalandı. Gayret edilmesine rağmen hastalıktan kurtulamadı. Son nefeslerinde Hz. Hamza’yı (r.a.) hatırlamış ve onun gibi şehit olamadığına üzülmüştü.
Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) 33 hadis rivayet eden Hz. Habbâb bin Eret (r.a.) 72 yaşında vefat etti. Cenaze namazını Hz. Ali (r.a.) kıldırdı ve kabri başında şu konuşmayı yaptı: „Allah Habbâb’a rahmet eylesin. Hâlis bir Müslüman’dı. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) tabi olarak hicret etti. Mücahit olarak yaşadı. Bedeniyle imtihan oldu. Allah salih amel işleyenlerin amelini karşılıksız bırakmaz.“
“Sizden önceki ümmetler içerisinde öyleleri vardı ki, toprak kazılır, sonra bir demir testere getirilir, başının üstüne konurdu da, onları dinlerinden caydıramazlardı. Demir taraklarla etleri taranır, kemiklerinden ayırt edilirdi de, onlar dininden yine vazgeçmezdi. Allah elbette bu davayı tamamlayacak ve bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki, hayvanına binip San’a’dan Hadremut’a kadar tek başına giden bir kimse, Allah’tan başkasından korkmayacak, koyunları için de kurt saldırmasından başka bir şeyden endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz!” (Üsdü’l-Gàbe, 2: 98)
Hadis-i Şerif