Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrah (ra)
Dünyada iken cennetle müjdelenen 10 bahtiyardan birisi olan Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.), İslam’a ilk gönül verenlerdendi. Asıl ismi „Âmir“, künyesi „Ebû Ubeyde“dir. Dedesine nispetle de „Ebû Ubeyde bin Cerrah“ olarak meşhur olmuştur. Sülalesi yedinci karında Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ulaşmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) „Her ümmetin bir emini vardır. Bu İslam ümmetinin de emini Ebû Ubeyde bin Cerrah’tır“ buyurarak onu övmüştü. Hatırlanacağı üzere Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) verilen bir lakap da „el-Emîn“ idi. Bu hadisiyle Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisine ait bir sıfatı Hz. Ebû Ubeyde’ye (r.a.) vermiş oluyordu. Nitekim Hz. Ebû Ubeyde’nin (r.a.) Müslümanlar arasında lakabı „Eminü’l-Ümme“ idi.
Yemenliler Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) İslamiyet’i ve sünneti öğretecek bir kişiyi istediklerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ebû Ubeyde’yi (r.a.) göndermişti. Müslüman olduğunda genç yaşta baba ocağından ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Müşrik babası onu eve koymuyordu. Ailesiyle birlikte çok zor şartlar altında dinini yaşamaya çalıştı. Habeşistan’a hicret yolu açıldığında müşriklerin eza ve cefasından kurtulmak için oraya hicret etti. Daha sonra da Medine’ye hicret ederek Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) kavuştu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Muhacirlerle Ensar’ı kardeş yaptığında Hz. Ebû Ubeyde’nin (r.a.) Medinelilerden kardeşi Sa’d bin Muâz (r.a.) idi.
Cesur bir sahabi ve kahraman bir mücahit olan Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) bütün savaşlarda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikteydi. „İslam’ın en mühim savaşı“ olan Bedir’de üstün gayret sarf etmişti. Kendisi müminlerin safında, babası Abdullah da müşriklerin arasındaydı. Babasıyla karşı karşıya geldi. Babası peşini bırakmıyordu, öldürmek için fırsat kolluyordu. Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) ise müşrik babasının kanını dökmemek için değişik yerlere geçiyordu. Fakat bir türlü elinden kurtulamıyordu. Nihayet babasını dinine feda etti. Bu hadise üzerine „Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerin, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya soyu sopu, aşiretleri olsa da yine Allah ve Peygamber’ini düşman tutanlara dostluk ettiğini göremezsin“ âyet-i kerimesi nazil oldu.
Uhud Savaşı’nda müşrikler Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) üzerine hücum etmişler, yüzünü yaralamışlar, mübarek dişlerini kırmışlardı. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) miğferinden kopan iki halka yüzlerine batmıştı. Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) bu hâlde görünce dayanamamış, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yüzüne batan halkaları dişleriyle çekerek çıkarmıştı. Bu yüzden ön dişlerinden ikisi kırılmıştı.
Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) temiz kalpli bir insandı. Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) aldığı bir emre nefsini feda eder derecede feragat gösterirdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onu Habat Gazvesi’ne memur ettiğinde 300 sahabiyle yola çıktı. Yolda erzak bitince 200 hurmayla birkaç gün idare ettiler. Bütün yiyecekleri bitip de sahile varmışlardı ki koca bir balığın kıyıya vurmuş olduğunu gördüler. Ondan günlerce yediler. Daha sonra Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) müşriklerin kervanını gözetlemek için emrine verilen birliği vazifesini bitirdikten sonra sağ salim geri getirdi.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) irtihâlinden sonra hilafet meselesinde müminler halifeliğe Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ebû Ubeyde’yi (r.a.) layık görüyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer’den (r.a.) sonra Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) için de „Ne iyi adamdır“ buyurmuştu. Hz. Ebû Bekir (r.a.) Hz. Ömer (r.a.) ile Hz. Ebû Ubeyde’yi (r.a.) elleriyle tutarak müminlerin ikisinden birisini halife seçmelerini teklif etmişti. Hz. Ebû Bekir’i (r.a.) kendilerine tercih eden bu iki zat onun seçilmesine karar verdiler.
Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) idaresi, dirayeti, üstün aklı ve zekâsı ile ümmet arasında temayüz etmişti. Hz. Ömer (r.a.) kendisinden sonra halifeliğe en layık kimse olarak Hz. Ebû Ubeyde’yi (r.a.) görüyordu. Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) hilafete geçmesinden sonra Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) Şam ve civarının fethi için vazifelendirildi. Başta Humus ve Şam olmak üzere Antakya’ya kadar olan yerleri Hz. Ebû Ubeyde’nin (r.a.) kumandasındaki İslam mücahitleri fethetti.
Daha sonra Kudüs’ü muhasara eden Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) Kudüslüleri sulhe razı etti. Fakat Kudüslüler barış akdinin Hz. Ömer’in (r.a.) bulunmasıyla mümkün olacağını söylediler. Medine’ye haber gönderen Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) Hz. Ömer’i (r.a.) davet etti. Hz. Ömer (r.a.) de yerine Hz. Ali’yi (r.a.) vekil bırakarak Kudüs’e varmak için yola çıktı. Günler süren meşakkatli yolculuktan sonra Kudüs’e vardı ve Kudüs’ün anahtarını teslim aldı.
Hz. Ömer (r.a.) devrinde Müslümanlar arasında kıtlık baş göstermişti. Hz. Ömer (r.a.) valilerden yardım talep etti. Ona ilk yardım eden Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) oldu. Şam valisi olan Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) 4000 yük zahireyi bizzat Medine’ye kadar götürerek Medine civarındaki Müslümanlara taksim etti.
Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) çok sade bir hayat yaşardı. Onun bu husustaki ölçüsü Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) „Sizden en çok sevdiklerim ve en yakınlarım, bana benden ayrıldıkları hâl üzere ulaşanlardır“ hadisiydi. Hz. Ömer (r.a.) halifeliği sırasında Şam ve civarında çıkan veba hastalığını yerinde görüp incelemek üzere Şam’a gitmişti. Etrafına toplanan şehrin ileri gelenlerinden „Kardeşim Ebû Ubeyde nerede?“ diye sorduğunda „Şimdi gelir“ dediler. Az sonra Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) bir deve üzerinde geldi.
Hz. Ömer (r.a.) Hz. Ebû Ubeyde’den (r.a.) kendisini evine davet etmesini söyledi. Valinin yaşayışını gözleriyle görmek istiyordu. Birlikte eve geldiler. İçeriye giren müminlerin emîri evin içinde kılıcı, zırhı ve birkaç parça da ev eşyasını gördü. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) „Senin bunlardan başka bir şeyin yok mu?“ diye sorunca „Bunlar benim ihtiyacım için kâfidir“ diye cevap verdi. Gözleri yaşla dolan Hz. Ömer (r.a.) „Ey Ebû Ubeyde, dünya herkesi değiştirdi ama seni değiştiremedi“ buyurdu.
Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) her bakımdan fazilet timsali bir sahabiydi. Allah’tan çok korkar, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünneti üzere hareket ederdi. Son derece mütevaziydi. Son derece cömertti. Elinde avucunda ne varsa muhtaçlara dağıtırdı. Bir defasında Hz. Ömer (r.a.) kendisine 4000 dirhem göndermişti ve Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) bütün parayı muhtaçlara dağıttı.
Vazifesine bütün canıyla bağlı olan ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sevgisiyle coşan Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) idaresi altındakileri öz evlatları gibi gözetirdi. Onun merhamet ve şefkati sadece Müslümanları değil, idaresi altında bulunan Hıristiyanları dahi içine almıştı. Bu sebeple Hıristiyanlar da ona hizmet ederler, düşman hareketlerini kontrol ederek ona malumat verirlerdi. Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.) Hicret’in 18. yılında 58 yaşındayken taundan vefat etti.
“Bir yerde veba hastalığının bulunduğunu işittiğiniz zaman oraya gitmeyiniz. Eğer hastalık bulunduğunuz yerde çıkarsa kaçmak için sakın oradan ayrılmayınız!” (Buhârî, Tıb: 30; Müslim, Selâm: 98)
Hadis-i Şerif
“Bir yerde veba hastalığının bulunduğunu işittiğiniz zaman oraya gitmeyiniz. Eğer hastalık bulunduğunuz yerde çıkarsa kaçmak için sakın oradan ayrılmayınız!”
Hadis-i Şerif Buhârî, Tıb: 30; Müslim, Selâm: 98