Hz. Mus’ab bin Umeyr (ra)
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) haklarında „Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine tabi olursanız hidayete erişirsiniz“ buyurdukları sahabilerin her biri bizler için ibret ve örneklerle dolu bir hayatın sahibidir. Her sahabiden alacağımız dersler vardır. Hz. Mus’ab bin Umeyr (r.a.) de bu mümtaz insanlardan biridir.
Bu yıldız sahabi İslam’ı kabul etmeden önce Mekke’nin en sevilen, genç ve itibarlı simalarından biriydi. Ailesinin göz bebeği olan Hz. Mus’ab (r.a.) çok zengin, müreffeh ve gösterişli bir hayat yaşıyordu. Anne ve babası bir dediğini iki etmiyordu. Böyle göz kamaştırıcı bir hayatın içindeyken bir gün Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tebliğ ettiği dinden haberdar oldu. İçine bir merak düştü ve Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) ziyaret etti. Bir müddet sohbetten sonra hidayet nuru kalbini aydınlatmaya başladı. Biraz sohbetten sonra oradan ayrıldı. Hz. Mus’ab (r.a.) müşrik olarak geldiği Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) huzurundan artık bir Müslüman olarak çıkmıştı. Ama muhitinden çekindiği için bir müddet bunu gizledi. Namazlarını gizli gizli kıldı.
Fakat bir gün müşriklerden biri onun namaz kıldığını gördü, ailesine haber verdi. Bu Hz. Mus’ab’ın (r.a.) hayatında bir dönüm noktası oldu. Önceden onu çok sevip itibar eden Mekkeliler tarafından sırf İslam’ı kabul ettiği için türlü baskı ve sıkıntılara maruz bırakıldı. Hapsedildi. Sonra bir grup Müslüman’la birlikte Habeşistan’a hicret etti. Bir müddet orada kaldı. Döndüğünde onu bekleyen farklı bir şey yoktu. Ailesi ve akrabası yine düşmandı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâbıyla sohbet ederken Hz. Mus’ab (r.a.) yanlarına geldi. Selam verdi. Sahabiler ona gereken şekilde yardımcı olamadıkları için mahcuptular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mus’ab’ın (r.a.) selamını aldıktan sonra şöyle buyurdu: „Dünyayı bütün ahalisiyle değiştirebilen Allah’a hamd olsun! Şu genç adamı görüyor musunuz? Önceden anne ve babasının en sevgili varlığı idi. Allah ve Resûl’ünün sevgisi anne ve babasının sevgisine galebe çaldı. O da Allah’ı ve Resûlünü anne ve babasına tercih etti.“
Kâinatın Efendisi’nin (s.a.v.) bu iltifatına mazhar olan Hz. Mus’ab bin Umeyr (r.a.) hakikaten her şeyini Allah ve Resûl’ü uğrunda feda etmişti—evini, şaşaalı hayatını, vazgeçmesi zor olan o zevk ve lezzetleri, annesini, babasını. Bu fedakâr zat bütün bunlara mukabil tükenmeyen bir zenginliğe kavuştu ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından İslam’ın Medine’deki ilk tebliğcilerinden biri olarak vazifelendirildi.
Birinci Akabe Biatı’nı takiben Medine’de İslam süratle yayılmaya başlayınca buradaki yeni Müslümanlar Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) İslam’ı kendilerine öğretecek muallimler göndermesini istediler. İlk muallim Hz. Mus’ab bin Umeyr (r.a.) oldu. Medine’ye gidip Es’ad bin Zürâre’nin (r.a.) evine yerleşen bu fedakârlık timsali sahabi birer ikişer gelen Medinelilere İslam’ın esaslarını öğretti. Böylece Es’ad’ın (r.a.) evi bir İslam dershanesi hâline geldi. Burası öyle feyizli bir yerdi ki gelen Müslüman oluyordu.
Derken sayıları hızla artan Müslümanlar Medine’de Cuma namazı kılmak istediler. Durumu Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) bildirerek iznini aldılar. Ensar Sa’d bin Hayseme’nin (r.a.) evinde toplandı ve Medineli Müslümanlar hep birlikte Hz. Mus’ab’ın (r.a.) imamlığında ilk Cuma namazlarını kıldılar.
Bilahare Hz. Mus’ab (r.a.) Mekke’ye gelerek Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) ziyaret etti ve Medine’deki İslami inkişafı anlattı. Bu ziyaretten haberdar olan Hz. Mus’ab’ın (r.a.) annesi çok kızdı, oğluna bir haber gönderdi ve şöyle dedi: „Hayırsız evlat, Mekke’ye gelip de benden önce bir başkasını nasıl ziyaret edebiliyorsun?!“ Hz. Mus’ab’ın (r.a.) cevabı ise şu idi: „Ben Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) önce hiç kimseyi ziyaret edemem!“
Daha sonra Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) iznini alarak annesinin yanına giden Hz. Mus’ab (r.a.) onun „Hâlâ batıl inancını muhafaza ediyor musun?“ şeklindeki sualiyle karşılaştı. Şöyle bir cevap verdi: „Anneciğim, ben Muhammed’in (s.a.v.) dini üzereyim. O din de Cenâb-ı Hakk’ın gönderdiği hak dindir.“ Ve şunları ilave etti: „Benim size olan düşkünlüğümü ve sevgimi bilirsin. Benim inandığım Allah’a ve Resûlüne sen de inan. Bunu bütün samimiyetimle istiyorum.“ Annesi Müslüman olduğu takdirde halkın kendisiyle alay edeceğini söyleyerek teklifini reddetti. Ama artık oğlunun inancına da karışmayacaktı.
Daha sonra bir müddet Mekke’de Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yanında kalan Hz. Mus’ab (r.a.) bilahare Medine’ye döndü. Mekke’de bulunduğu esnada bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun bir kemik parçasını sıyırdığını gördü. Ve yanındaki sahabilere „Bu zatı görüyorsunuz ya, anne ve babası ona en güzel yiyecekleri verdikleri hâlde onları bırakıp bizimle beraber açlığa tahammül ediyor“ buyurdu.
Böylece mübarek bir hayatın sahibi olan Hz. Mus’ab (r.a.) o hayata yakışır bir şekilde ahiret âlemine irtihâl etti. Uhud Harbi’nde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından İslam sancağını taşımakla vazifelendirilmişti. Bir taraftan harp ederken diğer taraftan da bir kısım Müslümanların gerileyişi üzerine nazil olan şu âyeti okuyordu: „Muhammed bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelmişti. Şimdi o ölür veya öldürülürse dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?“
Kahramanca mukavemetiyle müşriklerin karşısında dimdik duran Hz. Mus’ab (r.a.) bir ara „İbni Kamie“ adlı bir müşrikin hücumuna uğradı. Atıyla Hz. Mus’ab’ın (r.a.) yanına yaklaşan müşrik onun sancağı tutan elini uçurdu. Sancağı hemen sol eline aktaran Hz. Mus’ab (r.a.) o elini de kesilmekten kurtaramadı. Bu defa sancağı dişleriyle yakalayarak göğsünde tutmaya çalıştı. Hemen bir sahabi yetişerek sancağı devraldı. Bu bir melekti. Hz. Mus’ab’ın (r.a.) kılığına bürünerek savaşa devam etti. Bir ara ona seslenen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) melekten „Ben Mus’ab değilim, yâ Peygamber Efendimiz!“ cevabını işitti. Hz. Mus’ab’ın (r.a.) şehit olduğu o zaman anlaşıldı.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gözyaşları içinde şu âyeti okudu: „Müminlerden Peygamber Efendimiz ile beraber olacaklarına dair Allah’a verdikleri söze sadık kalan nice kimseler vardır. Onlardan kimi verdiği sözü tamamen yerine getirerek şehitliğe kavuştu, kimi de böyle güzel bir akıbeti beklemektedir. Onlar sözlerini hiçbir surette değiştirmemişlerdir.“
Bu büyük sahabi şehit olduğunda üzerinde kefen olarak kullanılabilecek bir bez parçasından başka bir şey yoktu. Başı örtüldüğü zaman ayakları, ayakları örtüldüğünde de başı açık kalıyordu. Allah için sevdiklerini feda eden Hz. Mus’ab (r.a.) her şeyden ziyade sevdiği Allah’ına böyle kavuştu.
“Dünyayı bütün ahalisiyle değiştirebilen Allah’a hamd olsun! Şu genç adamı (Mus'abı) görüyor musunuz? Önceden anne ve babasının en sevgili varlığı idi. Allah ve Resûl’ünün sevgisi, anne ve babasının sevgisine galebe çaldı. O da Allah’ı ve Resûlünü anne ve babasına tercih etti.” (Buhari, Cenâiz,27; Müslim, Cenâiz,44)
Hadis-i Şerif